Son yıllarda Orta Doğu, jeopolitik açıdan birçok değişikliğe tanıklık ederken, İsrail’in bölgesel güç olma hedefi de bu dinamiklerin etkisi altında şekillenmektedir. Ancak Foreign Policy dergisinde yayımlanan bir analiz, İsrail’in bu hedefine ulaşmasının önünde pek çok engel olduğunu ortaya koyuyor. Ortadoğu’da giderek artan rekabet ve değişen ittifaklar, İsrail’i büyük bir çıkmaza sokarken, diğer bölgesel oyuncuların gücünü de pekiştiriyor. Bu durum, bölgedeki istikrarı oldukça tehdit ediyor.
İsrail, kuruluşundan bu yana bölgesel güç olma hedefi taşımaktadır. İlk önce toprak edinme ve güvenlik sağlama çabası ile başlayan bu süreç, zamanla diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi ve ekonomik güç kazanma mücadelesine dönüştü. Geçen yüzyılın sonlarına doğru, İsrail’in teknoloji, tarım ve savunma alanında elde ettiği başarılar, ülkeyi bölgesel bir oyuncu haline getirdi. Ancak günümüzde karşı karşıya kaldığı zorluklar, bu hedefin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Düşmanlıkların yoğunlaşması, komşu ülkelerle gergin ilişkiler ve uluslararası aktörlerin müdahalesi, İsrail’in bu hedefe ulaşma isteğini ciddiyetle sorgulamaya itiyor.
Son yıllarda yaşanan Arap Baharı, Suriye iç savaşı ve İran’ın bölgedeki etkisinin artması, Orta Doğu’daki güç dengelerini altüst etti. Bu süreçte, İsrail’in karşılaştığı en büyük tehditlerden biri, İran’ın nükleer programı ve bunun etrafında şekillenen ittifaklar oldu. İran, Hizbullah ve Hamas gibi gruplarla olan yakın ilişkileri sayesinde, İsrail’e karşı bir güç oluşturma çabası içerisinde. Ayrıca Arap ülkeleri arasında yeni ittifakların kurulması ve Türkiye’nin artan askeri nüfuzu, İsrail’in stratejik çıkarlarını zora sokuyor. Tüm bu etkenler, İsrail için hem askeri hem de diplomatik açıdan büyük bir tehdit oluşturmakta. Özellikle Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin yeni stratejileri, İsrail’in bölgedeki güç dinamiklerini tam anlamıyla kontrol etmesini zorlaştırıyor.
Günümüzde İsrail, bu zorluklarla başa çıkabilmek adına çeşitli stratejilere yönelse de, uluslararası kamuoyu nezdinde bu çabalar genellikle yetersiz kalıyor. Öte yandan, ABD’nin bölgedeki rolü de krizleri derinleştiren unsurlardan biri olarak görülüyor. Yönetim değişiklikleri, Orta Doğu politikalarında belirsizliklere neden olurken, İsrail’in uluslararası destek arayışını da sekteye uğratıyor. ABD’nin müttefikleriyle kurduğu ilişkiler, İsrail’in bu müttefiklerden yararlanma şansını azaltıyor. Dolayısıyla, İsrail’in bu karmaşık ilişki ağında ayakta kalabilmesi için yenilikçi ve esnek bir dış politika oluşturması gerektiği aşikar.
Özetle, İsrail’in bölgesel güç olma hedefine ulaşması için önünde hala büyük engeller bulunuyor. Dış politikada yaşanan belirsizlikler, iç nesnel zorluklar ve bölgedeki dinamiklerin sürekli değişkenliği, bu ülkenin jeopolitik hedefleri ile uluslararası ilişkilerinde yaşadığı zorlukları artırıyor. Geçmişte sahip olduğu avantajların günümüzde geçerliliğini yitirmesi, İsrail’i yeni stratejiler geliştirmeye itiyor. Bu bağlamda, bölgesel barışın sağlanması, İsrail’in hem güvenliğini hem de uluslararası arenadaki pozisyonunu güçlendirmek adına kritik bir öneme sahip. Ancak bunun sağlanması, yalnızca İsrail’in iradesine bağlı değil; aynı zamanda diğer bölgesel aktörlerin tutumlarına ve uluslararası dinamiklere de bağlıdır.
Sonuç olarak, Foreign Policy analizleri, İsrail’in bölgesel güç olma hedefinin ciddiyetle sorgulandığı bir dönemde bulunduğunun altını çizerken, bu süreçte dikkat edilmesi gereken birçok faktör olduğuna işaret ediyor. 2023 yılı itibarıyla, Orta Doğu’daki belirsizliklerin ve gerilimlerin giderek arttığı bir ortamda, bu hedefin ne kadar mümkün olduğu, hem İsrail hem de bölgedeki diğer ülkeler için kritik bir soru işareti olarak gündemde kalmaya devam edecektir.